Son Dakika Haberleri | Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Yeşil Kalkınma İhtilali'ni De Tıpkı Içtenlikle Milletimizin Taktirine Sunuyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Yeşil Kalkınma İhtilali’ni de birebir içtenlikle milletimizin taktirine sunuyoruz. Siyasi partilerden özel dala ve STK’lara kadar her kısımdan sürecin ülkemize külfetlerini minimum seviyede tutacak, fırsatlarını azami seviyede kıymetlendirecek bir yaklaşımla yürüteceğimiz bu tarihi projeye takviye vermelerini bekliyoruz”

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismini Etraf, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyor ve bünyesinde İklim Değişikliği ve Ahenk Uyum Şurası oluşturuyoruz. Bu Bakanlığımıza bağlı olarak altında ilgili tüm ünitelerin yer alacağı bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruyoruz”

“Tarım ve Orman Bakanlığımıza bağlı olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Çölleşme ve Erozyonla Gayret Genel Müdürlüğünü de Etraf, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlıyoruz”

“İçişleri Bakanlığımıza bağlı Göç Yönetimi Genel Müdürlüğünün statüsünü yükselterek Göç Yönetimi Başkanlığı haline dönüştürüyoruz”

“Sadece bu yıl ikna yoluyla 153 terör örgütü mensubunun teslim olmasını sağladık. Son 5 yılda bu halde yine kazandığımız gençlerimizin sayısı bini geride bıraktı”

“Amerika’nın Afganistan’ı işgali sonrasında bu bölgede 20 kat artan afyon ekimi ve uyuşturucu üretiminin Avrupa’ya naklinde en büyük lojistik kaynağı PKK terör örgütüdür”

“Aynı halde Avrupa’daki gelişmiş laboratuvarlarda üretilen sentetik uyuşturucuların Ortadoğu bölgesine naklinin lojistiğini de PKK mensupları yürütmektedir”

“Bu ortada bizim gençlerimizi zehirleyen uyuşturucunun kaynağı da değerli ölçüde bu örgüttür”

“Geçmişte Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan, daha yakın tarihte Irak’tan, son olarak Suriye’den gelen büyük göç dalgalarını daima bu anlayışla göğüsledik. Lakin dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler artık bu tabloyu birebir esneklikte devam ettirebilmemize imkan sağlamamaktadır. Gerçekten son 5 yılda 2 milyon 350 bin kişiyi ülkemize giriş yapmadan sonda engelledik”

“Türkiye yürüttüğü bu tesirli ve kapsamlı hudut güvenliği ve göç siyasetiyle Avrupa’nın bilhassa üstesinden gelemeyeceği bir göçmen akınına uğramasının önüne geçmiştir. Lakin artık bizim bu yükü tek başına üstlenmemiz mümkün değildir”

ANKARA – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismini Etraf, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyor ve bünyesinde İklim Değişikliği ve Ahenk Uyum Heyeti oluşturuyoruz. Bu Bakanlığımıza bağlı olarak altında ilgili tüm ünitelerin yer alacağı bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan göç problemiyle ilgili de, “Geçmişte Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan, daha yakın tarihte Irak’tan, son olarak Suriye’den gelen büyük göç dalgalarını daima bu anlayışla göğüsledik. Lakin dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler artık bu tabloyu tıpkı esneklikte devam ettirebilmemize imkan sağlamamaktadır” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantısına başkanlık eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantı sonrasında kameraların karşısına geçti. Gündeme ait kıymetli açıklamalarda bulunan Erdoğan, konuşmasında bilhassa göç ve iklim değişikliği konusuna yer verdi. Türkiye’nin adım adım ekonomik olarak daha da güçleneceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyada güç başta olmak üzere emtia ve besin fiyatlarında fahiş artışların yaşandığı bir periyotta birçok ülke pahalılık yanında önemli bir mal ve eser kıtlığı ile karşı karşıyadır. Türkiye ise vaktinde aldığı önlemler ve güçlü alt yapısı sayesinde bu problemlere ya büsbütün uzaktır ya da çok sonlu bir biçimde maruz kalmaktadır. Fiyatlaması global seviyede yapılan eserlerdeki fahiş artışları içeriye hudutlu bir seviyede yansıtarak vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu gösteriyoruz. Buna karşın fiyat artışlarından ötürü meşakkate düşen çalışanlarımızı ve üreticilerimizi korumak için de her türlü önlemi alıyoruz. Kamu personel ve memur kontratlarında yaptığımız yüksek artışlar bu anlayışın bir yansımasıdır. Artık daha çok üreten, daha çok ihraç eden, daha çok kazanan özel bölümümüzün de kendi çalışanlarını birebir formda koruyacak, kollayacak bir anlayışı ortaya koyacağına inanıyorum. Yaşanan istisnai durumu yüksek kar hırsı ile yaptıkları fahiş fiyat artışlarının mazereti haline getirerek milletimizin mağduriyetine yol açan fırsatçıları yakından takip ediyoruz. her vakit olduğu üzere bugün de bizim önceliğimiz milletimizin huzurudur, güvenliğidir, refahıdır, geleceğidir. İktisatta büyümeden ihracata, istihdamdan cari fazlaya kadar aldığımız her yeni hoş haber geleceğimize daha umutla bakmamızı sağlıyor. Bu sabah açıklanan Ağustos ayı cari süreçler hesabında 528 milyon dolar fazla verdiğimiz görülüyor. Ağustos ayı işsizlik sayılarının işgücüne iştirak oranı daima arttığı halde istihdamdaki önemli yükseliş sayesinde yatay bir seyir izlediği müşahede ediliyor. Birileri Türkiye’ye siyasi bahislerde yapamadıkları diz çöktürme işini iktisatta gerçekleştirmek için var güçleri ile saldırıyor olsa da biz kendi potansiyelimizin ve gücümüzün farkındayız. İnşallah ülkemizi yatırım, üretim, ihracat, istihdam temelleri üzerinde cari istikrarımızı fazla tarafında geliştirerek büyütmeyi sürdüreceğiz. Tüm stratejilerimizi ve imkanlarımızı bu doğrultuda sefer ettik, hamdolsun adım adım sonucunu de almaya başladık. Bundan sonra Türkiye ekonomik olarak her geçen gün çok daha güçlenecektir” diye konuştu.

“2023 vizyonumuzu yeni ve daha büyük adımlarla tahkim ettiğimiz bir periyoda girdik”

“Siyasi partilerden özel bölüme ve STK’lara kadar her bölümden bu tarihi projeye dayanak vermelerini bekliyoruz”

Bir yandan 2023 projelerinin eksiklerini tamamlarken, başka yandan gençlere emanet edilecek 2053 vizyonu için somut maksatları yavaş yavaş oluşturmaya başladıklarını söyleyen Erdoğan, bunlardan birinin de bir müddet evvel ilan edilen Yeşil Kalkınma İhtilali olduğunun altını çizdi. Erdoğan, “Sanayi İhtilali ile başlayan, Bilgi ve Teknoloji İhtilali ile tepeye ulaşan periyotta bugün gelişmiş diye tabir edilen ülkeler, insanlığın ortak mirası olan çevreyi ve tabi kaynakları sahiden çok hoyratça tüketmiştir. Dünya bugün insanlık tarihindeki büyük kırılmaların en değerli sebepleri ortasında yer alan öve evvelkilerden farklı olarak bu sefer kendi eliyle başlattığı yeni bir iklim değişikliği gerçeği ile karşı karşıyadır. Salgın devrinde üretimde ve insan hareketliliğinde yaşanan kısmi yavaşlamanın bile dünyamızı tabiat istikrarları açısından ne kadar rahatlattığını gösteriyor. Ancak maalesef bu süreksiz duraklama iklim değişikliği problemine tahlil olmaktan çok uzaktır. Bir müddettir dünya devletleri bir ortaya gelerek iklim değişikliğinin ağır sonuçlarını en azından hafifletmeye yönelik tahlil yolları arıyor. Paris İklim Muahedesi bu arayışların eseri olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar sorunun sebebi olan gelişmiş ülkeler bu doğrultuda atılacak adımların bedelini karşılamada adil sorumluluk üstlenme konusunda ayak direseler de sonuçta iklim değişikliği herkesi ilgilendiriyor. Türkiye olarak, adil yük paylaşımı konusundaki itirazlarımızı gizli tutarak Paris İklim Muahedesini Meclisimizin onayı ile birlikte yürürlüğe koyduk. Önümüzdeki haftalarda İtalya’da yapılacak G-20 toplantısında ve İskoçya’da yapılacak BM İklim Doruğu’nda ülkemizin bu bahisteki yaklaşımlarını tüm taraflarla paylaşacağız. Önümüzdeki devir için Yeşil Kalkınma İhtilalini tüm çalışmalarımızın merkezine yerleştirerek insanlığın önündeki bu kıymetli krizin tahlilinde evvel ve faal bir rol üstlenmekte kararlıyız. Hükümet olarak biz bu konuda üzerimize düşenleri yaptık, yapıyoruz, yapacağız. Merhum Cemil Meriç, ‘Samimiyet o denli bir lisandır ki, onu kör de görür, sağır da duyar’ diyor. Biz bu güne kadar milletimizin gönlünde karşılığı olmayan hiçbir siyaseti yapmadık, hiçbir uygulamayı hayata geçirmedik. Yeşil Kalkınma İhtilali’ni de tıpkı içtenlikle milletimizin taktirine sunuyoruz. Siyasi partilerden özel kesime ve STK’lara kadar her kısımdan sürecin ülkemize külfetlerini minimum seviyede tutacak, fırsatlarını azami seviyede kıymetlendirecek bir yaklaşımla yürüteceğimiz bu tarihi projeye takviye vermelerini bekliyoruz. Bu meselinin bırakınız siyaseti, bırakınız Türkiye’yi, tüm insanlığın ortak sorunu olduğu anlayışıyla herkesin samimi ve yapan bir biçimde bu sürecin içinde yer almasını temenni ediyoruz. Cumhuriyet devrinin geçtiğimiz 19 yılda gerçekleştirdiğimiz demokrasi ve kalkınma ihtilalinden sonraki bu en değerli atılımının şimdiden ülkemize ve milletimize iyi olmasını diliyorum” tabirlerini kullandı.

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismini Etraf, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyoruz”

İklim değişikliği ve göç konusunda hayata geçirmeyi kararlaştırdıkları yeni yapısal düzenlemelerin muştusunu paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismini Etraf, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyor ve bünyesinde İklim Değişikliği ve Ahenk Uyum Konseyi oluşturuyoruz. Bu Bakanlığımıza bağlı olarak altında ilgili tüm ünitelerin yer alacağı bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruyoruz. Husus ile yakın ilgisi sebebiyle hala Tarım ve Orman Bakanlığımıza bağlı olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Çölleşme ve Erozyonla Çaba Genel Müdürlüğünü de Etraf, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlıyoruz. Bu kurumlarımız Tarım ve orman bakanlığı ile ilgili sorumluluklarını da yerine getirmeyi sürdürecektir. Bir öbür kurumsal ıslahatı da göç konusunda yapıyoruz. İçişleri Bakanlığımıza bağlı Göç Yönetimi Genel Müdürlüğünün statüsünü yükselterek Göç Yönetimi Başkanlığı haline dönüştürüyoruz. Böylelikle ülkemizin göç konusunda çok daha kapsamlı, faal ve süratli hareket edebilmesini sağlayacak kurumsal kapasiteyi oluşturmayı hedefliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine kazandırdığımız İklim Değişikliği başkanlığı ile Göz Yönetimi Başkanlığının ülkemize güzel olmasını diliyorum” açıklamasında bulundu.

“Sadece bu yıl ikna yoluyla 153 terör örgütü mensubunun teslim olmasını sağladık”

Türkiye’nin Sanayi İhtilali’ni kaçırmasının, Bilgi ve Teknoloji İhtilali’nin gerisinde kalmasının sebebinin Türk milletinin kabiliyetsizliği yahut Türkiye’nin yetersizliği olmadığını belirten Erdoğan, “Türkiye çeşitli devirlerde farklı siyasi, toplumsal, ekonomik araçlar kullanılarak bilhassa bu süreçlerin dışına itilmiştir. Tek parti faşizmi bu araçlardan biridir. Darbeler ve vesayet bu araçlardan biridir. Terör bu araçlardan biridir. Kimi vakit sağ-sol, kimi vakit Alevi-Sünni, kimi vakit Türk-Kürt, kimi vakit dindar-laik kisvesi altında oluşturulan kutuplaşmalar bu araçlardan biridir. Yaşadığımız her siyasi ve toplumsal kaos beraberinde ekonomik kayıpları da getirmiştir. Özellikle 1960 darbesinden beri bu gerçeği sayısız örneği ile görmek mümkündür. Hükümetlerimiz devrinde başlattığımız büyük demokrasi ve kalkınma ihtilallerinin önünü kesmek, tesirini azaltmak, mümkünse takvimleri geriye sarmak için de bu oyunlar oynanmaya devam edilmiştir. Hatırlayın, 2007 yılında, ortada tüzel ve siyasi hiçbir sebep yokken ülkemizin önüne yapay bir rejim tartışması, cumhurbaşkanlığı seçimi krizi çıkardılar. Akabinde Seyahat olayları ile başlayıp 15 Temmuz darbesini de içine alacak formda kesintisiz süren bir diğer süreç yaşadık. Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizin geri kalmışlığını ortadan kaldıracak yatırımları yaptığımız, hak ve özgürlük hudutlarını genişlettiğimiz bir periyotta çukur hareketleri ile bölücü terörü tekrar hortlattılar. Ülkemizin içinde yaşanan her kasvetin dışarıdan planlanan ve beslenen bir boyutu da mevcuttur. Bu tablo karşısında milletimizin takviyesi ile verdiğimiz tarihi gayret sayesinde ülkemizi asırlık tuzaklardan kurtardık. Öncelikle güvenlik stratejilerimizi değiştirdik. Terör örgütleri ile sonlarımız içinde yüzleşmek yerine tehditleri kaynağında tespit ve imha edecek yeni bir stratejiye geçtik. Bunun için ulusal birlik ve beraberliğimizi tahkim ederek hem askeri ve polis gücümüzü hem diplomatik gücümüzü kullandık. Terör ve teröristle bir arada terörizmle de gayret ettik. Yaptığımız yatırımlar ve getirdiğimiz hizmetlerle ülkemizin 81 vilayeti ile birlikte terör hadiselerin yaşandığı kentlerimizi süratle kalkındırdık. Her kısımdan insanımızın sıkıntılarını çözecek, talep ve beklentilerine karşılık verecek imkanlar sağladık. Askeri gücümüzü, savunma sanayimizi geliştirerek sonlarımızı korumak ve hudut ötesi harekatlarımızı yapmak için gereksinim duyduğumuz silah ve mühimmatı kendimiz üretmek suretiyle dışa bağımlılıktan kurtardık. Ülkemizi her türlü problemin konuşulabildiği ret, inkar, asimilasyon siyasetleri yerine hak, hukuk, özgürlük temelli bir idare yapısına kavuşturduk. Tüm bunlar sayesinde Türkiye’yi istisnasız her köşesinde, milletimizin istisnasız her ferdinin tıpkı demokratik ve ekonomik imkanlara sahip olduğu müreffeh bir yer haline getirdik. Turizmden çarşı pazara kadar günlük hayatın her anında bu tabloya şahit olmak mümkündür. Düne kadar teröristlerin kol gezdiği yaylalarda artık bal veren arıların, otlayan hayvanların, piknik yapan vatandaşlarımızın, güzellikle keşfeden turistlerin sesleri yankılanıyor. Düne kadar teröristlerin yol kesip huzur kaçırdığı ovalarda tarım yapılıyor. Düne kadar teröristlerin atakları nedeniyle kapalı olan okullarda çocuklarımız eğitim-öğretim görüyor. Düne kadar yatırımcı olmadığı için tabelalarını indiren sanayi sitelerinde her gün fabrika binaları yükseliyor. İnşallah bu hoş tabloyu daha da geliştirerek sürdüreceğiz. Hamdolsun terör örgütünün yurt içindeki insan ve finans kaynaklarını bitirme noktasına geldik. Artık çocukları dağa giden anne-babaların yürek sızısı yerine çocuklarına kavuşan Diyarbakır annelerinin sevinçlerini paylaşıyoruz. Yalnızca bu yıl ikna yoluyla 153 terör örgütü mensubunun teslim olmasını sağladık. Son 5 yılda bu formda tekrar kazandığımız gençlerimizin sayısı bini geride bıraktı. Sonlarımız ötesinde de PKK’sından DEAŞ’ına ve FETÖ’süne kadar terör örgütü mensuplarına nefes aldırmıyor, nereye kaçarlarsa kaçsınlar zirvelerine biniyoruz. Artık hiç kimsenin bu ülkede milletimizin bir kesitinin kaygıları ve beklentileri üzerinden ayrımcılık siyaseti yapmasına müsaade vermeyeceğiz. Öteki yandan terörün en büyük finans kaynağı olan uyuşturucu ile çabayı de tarihimizin en ileri düzeyine getirdik. Amerika’nın Afganistan’ı işgali sonrasında bu bölgede 20 kat artan afyon ekimi ve uyuşturucu üretiminin Avrupa’ya naklinde en büyük lojistik kaynağı PKK terör örgütüdür. Tıpkı formda Avrupa’daki gelişmiş laboratuvarlarda üretilen sentetik uyuşturucuların Ortadoğu Bölgesi’ne naklinin lojistiğini de PKK mensupları yürütmektedir. Bu ortada bizim gençlerimizi zehirleyen uyuşturucunun kaynağı da değerli ölçüde bu örgüttür. Hudutlarımızı denetim altına alarak, uyuşturucu cürümlerine verdiğimiz cezaları artırarak bu trafiğe çok önemli darbeler vurduk. O denli ki ülkemizde uyuşturucu temaslı vefatları son 5 yılda neredeyse 3/1 düzeyine düşürdük. Bugün cezaevlerinde yatan mahkumların 3/1’i uyuşturucu kabahatinden oradadır. Ülkemizdeki terör örgütlerini nasıl insan ve finans kaynaklarını çökerterek etkisiz hale getirdiysek, hudutlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorlarında da birebirini yapacağız” dedi.

“Artık bizim bu yükü tek başına üstlenmemiz mümkün değildir”

Son periyotta göç idaresinde de yeni stratejileri ve uygulamaları devreye aldıklarını kaydeden Erdoğan, “Türkiye her periyotta olduğu üzere geçtiğimiz 10 yıldır da son derece onurlu ve ahlaklı biçimde hayata geçirdiği insani güvenlik anlayışıyla sonlarına gelen tüm mazlumlara ve mağdurlara kucak açmıştır. Geçmişte Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan, daha yakın tarihte Irak’tan, son olarak Suriye’den gelen büyük göç dalgalarını daima bu anlayışla göğüsledik. Fakat, dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler artık bu tabloyu birebir esneklikte devam ettirebilmemize imkan sağlamamaktadır. Hakikaten, son 5 yılda 2 milyon 350 bin kişiyi ülkemize giriş yapmadan hudutta engelledik. Sonlarımız içinde yakaladığımız sistemsiz göçmen sayısı da bir milyon 300 bini geçti. Bunların bir kısmı tabiatıyla geri dönerken 286 binini de biz hudut dışı ettik. Bu göçmenlerin neredeyse tamamına yakının amacının Türkiye’de kalmak değil Avrupa’ya, hatta oradan da diğer yerlere geçmek olduğunun altını çizmemiz gerekir. Türkiye sürüttüğü bu tesirli ve kapsamlı hudut güvenliği ve göç siyasetiyle Avrupa’nın bilhassa üstesinden gelemeyeceği bir göçmen akınına uğramasının önüne geçmiştir. Ancak artık bizim bu yükü tek başına üstlenmemiz mümkün değildir. Sorunun her ne kadar verilen kelamlar tam manasıyla yerine getirilmemiş olmasa da yalnızca maddi külfet paylaşımı ile çözülemeyecek bir boyuta ulaştığını herkes gömeli ve kabul etmelidir. Avrupa başta olmak üzere göçmenlerin amacı durumundaki ülkelerden daha fazla, daha gerçekçi, daha samimi sorumluluk üstlenmelerini bekliyoruz. Biz hudutlarımız içindeki mevcut göçmen sorununu bir kısmının inançlı ve istekli olarak geri dönmelerini sağlamak, bir kısmını toplumsal ve ekonomik programlarla ülkemize entegre etmek suretiyle çözeriz. Bu çerçevede ahenk stratejilerimizi belirledik ve gereken adımları atmaya başladık. Gerisi sığınmacıların maksadı olan yerlerin problemidir. Göçe kaynaklık eden ülkelerden göçün gayesi olan ülkelere kadar tüm tarafları kucaklayan bir program geliştirilmediği sürece bu sorunun tahlilinin mümkün olmadığını da biliyoruz. Türkiye’yi bu doğrultuda atılacak her adıma dayanak olacağından, katkı sağlayacağından kimsenin kuşkusu olmasın” diye konuştu.