IMDb’de 8’in Üzerinde Puan Almalarına Karşın Muhtemelen Birçok Kişinin İsmini Bile Duymadığı 23 Sinema

Almanya’da yaşayan Ahmat, bir mühlet sonra İran’ı ziyarete masraf. Orada onu eski arkadaşları karşılayacaklardır. Birlikte bir tatil planı yaparlar. Hazar Gölü kıyısında üç gün birlikte eğleneceklerdir. Tatili düzenleyen Sepideh, bu tatile Elly’ı da çağırır. Ahmad Elly’ı tanımamaktadır lakin Sepideh’in hedefi biraz da onları yakınlaştırmaktır. Tatil hoş geçmektedir, ta ki ikinci gün Elly kaybolana dek… O günün sabahında Tahran’a dönmesi gerektiğini söyleyen Elly, nasıl yok olmuştur? Bu andan itibaren birtakım palavralar ortaya çıkar ve palavranın tüm olayların seyrini nasıl değiştirebildiği gözler önüne serilir.

Elle Dergisi'nin 43 yaşındaki karizmatik editörü Jean Dominuque Bauby, 1995 yılının 8 Aralık günü ani bir beyin kanaması sonucu felç geçirir. Komada kaldığı 20 günün sonunda uyanan Jean Dominique, kendini bedeninin içerisinde hapsolmuş olarak bulur. Sol gözünün görme yetisi hariç bütün bedensel işlevlerini yitirmiştir. Lakin o, hayata eşsiz bakış açısıyla kendisine yesyeni ve güçlü bir dünya yaratmayı başarır. Zira sol gözü dışında felç olmayan 2 şey daha vardır: 'Hayal gücü ve anıları..'

Annesi Rio de Janeiro`nun merkez istasyonu önünde öldürüldükten sonra, küçük çocuk, yalnız ve düzgünlüğe inanmayan bir bayan tarafından sahip çıkılır. Bayan, aklına birinci gelen, çocuğun üzerinden çıkar elde etme kanısıyla, Brezilya`nın uzak Kuzeydoğusunda yaşayan babasına götürüp teslim etme sorumluluğu ortasında kalır. Sonuçta onları giderek daha da uzak ve tanışık olmadıkları yerlere götüren kamyonlar ve otomobillerde seyahat ederken, ortalarındaki düşmanlık da yok olmaya başlar. Seyahat, her birinin kendi kişiliklerini bulacağı bir seyahate dönüşmektedir.

Akıl hastanesinde ömür törpüleyen zavallı Karl'ın öyküsü… Ahlaken çürümüş bir baş yapısına sahip Childers, başına gelen istenmedik bir surumu kanla çözmesi sonucunda mahpus yerine kendini tımarhanede bulacaktır… Slingblade, karmaşık bir ahlaki ikilem içinde kalmış Karl Childers’in gizemli, manevî ve kara mizah hikayesidir. Çocukken çok dindar bir ailede büyüyen Karl, ailesi tarafından Tanrı’nın bir cezası olduğuna inandırılmıştır. Bir gün annesini kasabanın serserileri ile cinsel bağlantı sırasından gören Karl, yaptıkları şeyin yanlış olduğunu düşünerek onları bıçaklayarak öldürür. Bu cinayet sebebiyle akıl hastanesine konur ve artık, 25 yıl sonra özgür kalarak tekrar topluma karışır. Köprünün üstünden artık çok sular akmıştır ve yeni duruma alışması kolay olmayacaktır…

Chance kendini bildi bileli Washington 'da bir güçlü konutunun bahçıvanlığını yapan orta yaşlı, saf bir adamdır. Bütün ömrünü bu malikânenin bahçesinde kendisine ayrılmış bir odada geçiren Chance'in dış dünya ile hiç teması olmamıştır. Dış dünya hakkında bildiği her şey işvereninin kendisine verdiği televizyondan seyrederek öğrendiklerinden ibarettir…

Alman bir gazeteci olan Philip, ABD ile ilgili bir makale yazmak için ülkeye masraf. Ülkedeki her şeyi yabancı bulan Philip Almanya dönmeye karar verir. Bu sırada tesadüf yapıtı Alman bir bayan ve onun 9 yaşındaki kızı Alice ile tanışır. Bu müsabaka Philip’in hayatını büsbütün değiştirir. Genç bayan kızı Alice’i bir müddetliğine Philip’e emanet eder. Ama bu müddet Philip’in düşündüğünden de uzun sürecektir.

Sinemada olaylar, Nevada’daki çiftliklerden birinde işlenen cinayetle başlar. Cinayetten sonra maktulün arkadaşları, katilin peşine düşerler ve üç kişiyi yakalayıp, onları çabucak öldürmek isterler…

Kendini Han Nehri’nin karanlık sularına atan Kim, uyandığı vakit üstü başı kumla kaplanmış bir formda yerde yattığını fark eder. Kendini öldürmeyi başaramadığını anlayan Kim, nerede olduğunu anlamaya çalışır. Bilinmeyen bir adaya sürüklendiğini fark eder. Irmak kenarındaki binalarda yaşayan ve yıllarca dışarıya çıkmayan genç bir kız, adam üzerinde tek başına yaşayan Kim’i fark eder. Gitgide adamın yaşantısını merak eden genç bayan hamasetini toplayarak konutundan dışarı adımını atar ve Kim’in yanına masraf.

Son Veda, Uzakdoğu kültürüne has duygusal yoğunlukları en güçlü bir halde beya zperdeye yansıtmayı başarabilen, son devir Japon sinema sanatına katkıları yadsınamayacak sanatçı Yojiro Takita'nın duygusal bir güldürü sineması. 

Yabancı Lisanda En Güzel Sinema Oscar’ını konutuna götüren Gidişler, Japonya’nın dini inançlarına ve geleneklerine yer yer komik ve duygusal bir bakış atıyor. Vefatın bir son mu yoksa yeni bir seyahatin başlangıcı mı olduğunu sorgulatan sinema, izleyicisini sömürmeyen son derece naif ve aldığı mükafatları sonuna kadar hak eden bir imal.

Kore Savaşı'ndan yıllar sonra, savaş alanda yapılan bir hafriyat Jin Tae Lee’yi geçmişe götürür. Hafriyattan çıkan kimi eşyalarla savaş sırasında kaybolan ağabeyinden bir ize ulaşabileceğini uman Jin Tae sayesinde 1950-53 yıllarında iki ülke ortasında patlak veren savaşa şahit oluyoruz.

Hayatı çalıştığı transatlantikte geçen Danny Boodman, bir gece kimin tarafından bırakıldığı aşikâr olmayan bir kutu bulur. Kutunun içerisindeki şey ise şaşkınlığını bin kat daha artırır. Kutunun içerisindeki şey yeni doğmuş bir bebekten oburu değildir. Çaresizce bebeği odasına götüren Boodman, bebeğe karşı büyük bir bağlılık geliştirir. Ona Novecento ismini verecek ve son nefesine dek odasında tek başına büyütecektir. Novecento ise babası Boodman bir kaza sonrası hayatını kaybedene dek bu mabetten çıkmayacaktır. O gün odasında çalmaya başladığı piyano, tüm gemiyi şaşkınlığa sürükleyecek, yakın vakitte herkesi kendine hayran bırakacaktır.

Paris, Texas, toplumdan uzaklaşan bir adamın hayata ve ailesine tekrar bağlanmasını bahis ediyor. Travis, içine kapanık bir adamdır. Ruhunda gizlediği şeyleri dışa vurmaktan tamamen kaçınmaktadır. Kimsenin gitmeyi bile düşünmeyeceği yollardan yürümektedir. Bir gün Travis'in kardeşi onu tekrar çağdaş dünyaya davet eder. Kendi oğlu dahil herkes onu beklemektedir. Travis tekrar yollara düşecektir elbette ki; fakat evvelki maksadı uzun bir vakittir görmediği eski karısını bulmak olacaktır. Wim Wenders'ın başyapıtı yol sineması kalıplarını değişik bir boyuta taşıyor.

Kanser teşhisi konulan ve yaşayacak çok fazla günü kalmayan Agnes, hayatının son günlerini kız kardeşleriyle birlikte geçirecektir. Mevt döşeğindeki kardeşlerini yalnız bırakmamak ve ona yardımcı olmak için onunla birlikte yaşayacak olan Maria ve Karin, hesaplananın tersine bir atmosfere neden olurlar. Bir ortaya gelen üç kız kardeş, son vakitlerin bedelini bilmek yerine bu fırsatı hırsları ve kıskançlıklarıyla zedelemektedir. Çaresiz kalan Agnes ise bu süreçte kendi yaşantısının muhasebesine başlar ve anılarıyla yüzleşmeyi seçer. 

Efsanevi direktör Ingmar Bergman'ın imzasını taşıyan sinema, Bergman'ın tüm sinemalarında olduğu üzere “insan” üzerine değerli çıkarımlarda bulunuyor.

Pette Duke’un canlandırdığı genç Helen Keller’ın dünya ile bağlantı bağı yok denecek kadar azdır. Hayatının geri kalan kısmını nasıl geçireceği koca bir bilinmeyendir. Perkins Enstitüsü’nden gelen yarı görme özürlü Annie Sullivan, Helen’e rehberlik etmeye başlar. Genç kızın, dünya ile ortasına kurduğu karanlık duvarı yıkmak hiç de kolay olmayacaktır.

“400 Darbe” sinemasında, 1950'lerin başlarında Paris'te yaşayan 12 yaşındaki Antoine, ailesiyle yaşadığı sorunlar ve okuldaki öğretmeni tarafından sıkça aşağılanması yüzünden ne okulda ne de konutta huzur bulabilmektedir. Ödevini yapmadığı için arkadaşıyla birlikte okuldan kaçtıkları bir gün sokakta annesini öbür bir adamla gören Antoine, şoku üstünden atamadan okula döner ve ödevi yapmamasının mazereti olarak annesinin öldüğü palavrasını söyler. Anne ve baba sağlam bir formda okula geldikleri an ise gerçekler ortaya çıkar ve Antoine bir müddetliğine uzaklaştırma cezası alır. Artık de ailesinden korktuğu için meskene gitmeye korkan Antoine, yakın arkadaşıyla birlikte deniz kenarına kaçmaya karar verirler. Emel babasının daktilosunu çalıp satarak para kazanmaktır. Lakin işler tekrar beklendiği üzere gitmez…

Gel ve Gör'de İkinci Dünya Savaşı'nın en karanlık devirlerinden birinde, Alman işgali altındaki küçük bir Belarus kasabasındayız. Naziler tüm yahudi köyleri yerle bir edip yerli halkı zalimce katlederken 13 yaşındaki Florya sahip olduğu tek şeyi, annesini bırakıp Sovyet partizanların güçlerine katılır. Partizanlar Almanlar'a karşı savaşmaya gittiklerinde küçük Florya, Glascha isimli bir kızla arkadaş olur. Bu şirin dostluk esnasında Florya kendi köyünün adım adım yok oluşuna şahit olur. Savaş bir kere daha acımasızlığını kanıtlayıp insan hayatının ne derece ucuz olduğunu su yüzüne çıkarırken, hatasız siviller bir sefer daha hiç uğruna kaybeden tarafta olurlar.

“Nürnberg Davası”, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan gerçek olaylara odaklanıyor. Sinema hükümet tarafından işlenen cürümlere alet edilen vatandaşları husus alır. Nazi rejimi devrinde yaptıkları insanlık kabahatlerinin görüşülmesi için mahkemeye çıkan dört hakim, devrin meşhur kurumu Nürnberg Mahkemeleri’nde yargılanmaktadır. Mahkeme esnasında ortaya çıkan kirli çamaşırlar hem kurumların hem de insanların güvenirliğini sarsacak cinstendir.

Jerome Lawrence ve Robert E. Lee’nin Broadway’de büyük tartışma yaratan tıpkı isimli oyunlarından beyaz perdeye uyarlanan 'Rüzgarın Mirası', evrim tartışmasının işlendiği sürükleyici bir mahkeme draması olarak Galile'nin vaktinden bu yana pek de ilerleme sağlanamadığını acı bir biçimde gözler önüne seriyor. Ünlü ’maymun davası’ olayından esinlenen sinemada büyük bilim insanı Darwin'in evrim olgusunu öğrettiği için tutuklanan bir öğretmenin hikayesi anlatılıyor. Öğretmeni savunmak ülkenin gözü pek avukatlarından Henry Drummond’a düşecek ve dava şahısların ötesine geçerek bilim ve din ortasındaki bir hesaplaşmaya dönüşecektir.

Cennetin Çocukları, kız kardeşinin ayakkabılarını kaybeden bir çocuğunun onları bulmak için verdiği çabayı ele alıyor. İran sinemasının dikkat cazibeli direktörlerinden Majid Majidi'nin yapıtında, fakir bir aileye sahip iki kardeşin tıpkı çift ayakkabıyı paylaşmasının hikayesi anlatılıyor. Sinema, 1999 yılı En Yeterli Yabancı Sinema Oscar'ı ve Montreal Sinema Şenliği Fipresci ve Kiliseler Birliği Heyet ödüllerinin sahibi.

Tomek, hayatını postanede çalışarak kazanan genç bir posta memurudur. Hayli sıradan ve sade yansıyan hayatının derinliklerinde ise hayli girdaplı ve takıntılı bir ruh durumu vardır. Karşı binasından komşu olduğu Magda'ya derin ve takıntılı bir aşk besleyen Tomek, bayanın hayatına dair her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmektedir. Bir gün Magda'ya ilan-ı aşk eder lakin alacağı yanıt onu epeyce üzecektir.
Kieslowski'nin kısa filmografisinin en kıymetli noktalarından biri olan Aşk Üzerine Kısa Bir Sinema direktörün derin aşk tanımlamasına dikkat çekiyor.

Varlıklı bir yönetici olan Kingo Gondo, National Shoes isimli bir ayakkabı firmasıyla ilgili son derece kıymetli bir işi bağlama sürecindedir. Şayet bu projede başarılı olursa şu anki halinden çok daha güçlü olacak, bir epey itibar kazanacaktır. Bu hayale kavuşmak için kusursuz bir plan hazırlayan Gondo planını gerçekleştirmek üzereyken telefon çalar. Telefondaki ses Gondo'ya oğlunun kaçırıldığını, özgür bırakılabilmesi için ise gerekli fidyeyi ödemesi gerektiğini söyler. Proje için ayırdığı parayı gözden çıkaran adam, bu esnada oğlunun konuta gelişiyle epeyce şaşırır. Ortada bir yanlış anlaşılma olduğu sonradan anlaşılır; kaçırılan çocuk Gondo'nun sürücüsünün oğludur. Artık Gondo ahlak ve hırsları ortasındaki ince çizgidedir. Sürücüsünün oğlunu kurtaracak mıdır?

1980'lerin kominizm sonrası Macaristan'ının tahrip olmuş küçük bir köyünde, hayat fiili olarak durmuştur. Güz yağmurları başlamıştır. O akşamüzeri köylüler büyük bir ödeme beklemektedirler, sonrasında da, kimileri hakkettiğinden fazlasını alma planlarıyla oradan ayrılmayı düşünmektedirler. Ama o sırada iki yıl evvel öldüğünü düşündükleri karizmatik Irimias'ın konuşmasını duyarlar. Geri gelmiştir. Onlar da topluluğun devamlılığını müdafaa hedefiyle Irimias'ın çevireceği tantanalı planla paralarını alacağı niyetiyle korkmuşlardır. 

Sinema Irimias'ın köye dönüşünün tesiri ve sonuçları üzerinedir. Sinemanın direktörü Tarr'ın bölünmeden seyredilmesini tavsiye ettiği sinema, başyapıt olarak kabul görmektedir.

Karısını öldürmeye teşebbüs kabahatinden karar giymiş ve mahkemesini bekleyen bir mahkum olan Claude Gaspard, öbür bir hücreye transfer edilince, bu hücrede tanıştığı mahkumların hapishaneden kaçma planlarının olduğunu öğrenir. Bu sırada mahkum olduğu dava fikir, Gaspard'a, en fazla 5 yıl içinde hapishaneden çıkacağı açıklanır. Lakin kaçış planı hala işliyordur ve öteki mahkumlar er geç bu durumu öğrenecektir… Gerçek bir olaya dayanan Le Trou, sinemanın çekimlerinin bitmesinden bir kaç ay sonra ölen direktör Jacques Becker'in son sinemasıdır.